Zehir Gösteren Seramik Kaplar




SAKIN OLA ELLE YEMEK YENMEYE!

Sultan  II. Mahmud’un emriyle  Topkapı Sarayı’nda yemekler  (Frenk usulu) çatal-kaşıkla yenmeye başlamıştır. O zamana kadar çorba ve hoşaf kaşıkla, şerbet bardakla, diğer yemekler ise sağ elin iki parmağı kullanılarak yenildiği için Sultan Mahmud Han’ın bu emri saray mutfağını hem şaşırtmış hem de bu kadar çatal-kaşık nereden bulunacağının  telaşına düşmüşlerdi.  




Padişah’a altın ve değerli taşlarla bezenmiş çatal takımını Hüsrev Paşa takdim etmiş ve o devrin yüksek bürokratları da çatal bıçak takımını ilk kez 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda İstanbul’a gelip bir balo veren İngiliz Blonde gemisinde görüp kullanmaya başlamışlar.




Serçini de denilen baş aşçı 12 usta aşçı ile birlikte padişahın yemeğini hazırlardı. Serçini aynı zamanda padişahın sofrasında ve elçi kabullerinde Divan’da kullanılan porselen yemek takımlarından da sorumluydu. 




Yemek tabaklarının Çini’den olması zaruridir. Zira Çin tabaklar ZEHRİ gösterir ve yemeğin zehirli olup olmadığı anlaşılır. Hakiki Çin toprağından yapılan gerçek Çin’i tabaklar eğer zehir varsa yemekte tabak üzerinde hemen lekeler oluşur ve kendini belli ederek renk değiştirir.




Topkapı Sarayı' nda  1350 parçadan oluşan Seledon seramiklerinin yapımında kullanılan organik elyaftan dolayı yeşil renkte olan seramiklerin Osmanlı tarafından  ''Martabani'' diye bilinir.

Fatih Sultan Mehmet, padişahın oğulları dışında başkalarıyla birlikte yemek yemesini kanunla yasaklamıştır. Sofrada padişahların çoğu yalnızdı. Çoğu diyoruz çünkü kalabalık sofrada yemek yeme geleneği, Fatih Sultan Mehmet'in Fatih Kanunnamesi'ni çıkarmasından sonra Sultan Abdülaziz'e kadar kaldırıldı. Böylece Fatih'ten Sultan Abdülaziz'e kadar tüm padişahlar yemeklerini sofrada tek başına yedi.

İmparatorluğu yönetmek, her konuda dikkatli olmayı da beraberinde getirirdi. Yemeklerde bile. Yalnızca padişaha yemek pişiren kuşhanedeki aşçılar, pişirdikleri yemeklerden birer kaşık yerdi. Bunun amacı, yemeğe zehir koymalarını engellemekti.

Sayısız suikast girişiminden kurtulan Fatih, -büyük olasılıkla- gut hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçtan zehirlenerek öldüğü tartışılıyor.




 Çaşnigir, yani “lezzet-tutan”, en güvenilir kişiler arasından seçilirdi. Onun denetiminde hazırlanan yemekler tabaklara; tabaklar sahanlara; sahanlar sinilere yerleştirildikten sonra deriden bir muhafazanın içine konarak padişahın huzurunda açılmak üzere mühürlenirdi. Kurulan sofrada bıçak ve zehir gizlemeye olanaklı tuz bulunmazdı. Ayrıca zehiri aldığına veya gösterdiğine inanılan Çin veya Japon porseleni (celadon - fağfuri) tabaklar kullanılırdı. Bir diğer önlem ise bakır yerine altın tabaklar ve çatal-kaşık kullanılmasıydı.




 İslam dünyasında da zehirlenme vakalarıyla ilgili pek çok hikâye anlatılır. Başta Peygamberimiz olmak üzere Hz. Ebubekir, Hz Hasan, Ömer İbn Abdülâziz gibi önemli isimlerin zehirlenmek istendiğine dair bilgiler bulunuyor. Osmanlı sarayında da padişahlar, şehzadeler, harem halkı ve üst düzey devlet ricali daima zehirlenme korkusuyla yaşamışlardı. Yıldırım Beyazıt, Fatih Sultan Mehmet ve II. Beyazıt’ın zehirlenerek öldürüldükleri tarihi kaynaklarda geçen iddialar arasında. 


 

0 Comentarios

Follow Me On Instagram